Irrational Man
(2015)
Woody Allen’in konsept ve senaryo bakımından önceki
filmlerine kıyasla çok farklı olan bir yapım. Her filminde romantizmin yanında
belli bir felsefeyi de işlemesiyle kimilerince ‘Hollywood Filozofu’ olarak
anılan Allen, bu filmi de varoluşçuluğun üzerine kurmuş. (Bunu yaparken de
başta Dostoyevski ve Jean Paul Sartre olmak üzere o akımın önce gelenlerini
anmaktan geri kalmıyor.) Seçimlerimizin ve kararlarımızın hayatımızı ne
derecede etkilediği hakkında düşünmüş. Aynı zamanda da, film yaptığının
bilincinde olduğundan olsa gerek, karakterlerin davranışlarını da sürrealizmin
çevresinde tutmuş, caz müziği eşliğinde.
Woody Allen’ın son zamanlarda çektiği en başarılı
filmlerinden… En az Midnight in Paris ve Manhattan kadar tatlı, felsefi,
sanatsal, düşündürücü ve kalıcı. Sanat ve felsefi filmlerin sıkıcı olduğuna
dair dogmatik bir düşünce vardır. Allen bu düşünceyi, yaptığı filmlerle her
seferinde yıkmaya devam ediyor.
8.0 / 10
Magic in the
Moonlight (2014)
Woody Allen’ın Avrupa’yı, özellikle Fransa’yı sevdiğini
görebiliyoruz ki bir önceki filmi Midnight in Paris ile 1900’lerin başlarındaki
Paris’e ara ara gidip gelirken bu filmle orada kalıyor ve filmin o dönemde
geçmesini sağlıyor. Sihre ve yüce bir güce inanmayan, başkalarını kandırmakla
hayatını kazanan kandırılamayan bir sihirbazın kandırılmasını anlatıyor. Tabii
ki aşk ile… Ana karakter Stanley’in, Charles Dickens’ın ‘Zor Zamanlar’
romanının karakteri Bay Grand ile benzerliği gözden kaçmıyor. Ayrıca filmde
Dickens ve Nietzsche’den de alıntılar mevcut. Arka planda çalan harika
müzikleri müthiş doğa manzaraları tamamlıyor. Diyaloglar yüzümüze tebessüm
getirdiği gibi düşündürüyor da. Woody Allen’ın belki en iyi filmi değil ama
kesinlikle tatmin edici.
7.0 / 10
Match Point
(2005)
“İyi olmaktansa şanslı olmayı tercih ederim” mottosu üzerine
kurulu, neredeyse herkesin hayata dair plan yaparken hesaplamayı unuttuğu
‘şans’ faktörünü çok başarılı anlatan bir yapım. Bunu anlatırken de tenis
sporundan örnek veriyor. Tenis topu fileye çarpar, bir süre havada kalır ve
diğer tarafa düşerse sayı sizin olur, sizin alanınıza düşerse sayıyı
kaybedersiniz. Ne kadar iyi olursanız olun, o an sadece şans sizinle olursa
sayıyı alırsınız. Hayatlarımızda da böyle değil mi? Elimizden gelenin en
iyisini yapsak da hesaplanmayan öyle bir an gelir ki çok çalıştığımız ve iyi
olduğumuz alanda kaybederiz, gerileriz. Hatta hayatımızdaki iniş ve çıkışların
başrolünün şans olduğunu bile söyleyebiliriz.
Londra’da geçen, sanki bir opera ve müzikal bir oyunmuş gibi
izlememizi sağlayan ve Woody Allen, zekasını filmin sonunda hissettirip
izleyenleri şaşırtan bir film. Görülmeye değer…
7.5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder