22 Nisan 2016 Cuma

Deadpool (2016)

Yapımcılar mı akıllı, izleyici mi ahmak?

Süper kahraman filmlerine karşı tavrımı hemen her fırsatta dile getiririm. Gerçekten bu tarzda orijinal ve yaratıcı filmler çok nadir çıktığı için maalesef belli yaş gruplarınca filmler önyargıyla izleniyor, pazarlamanın yanlış olmasından dolayı. Ancak bir kesim tarafından bir o kadar da seviliyor. Marvel bu konuda kendini aştı. Özellikle milyonlarca çocuk başta olmak üzere birçok okuru/izleyeni etkiledi, etkiliyor. Marvel çizgi romanlarından sinemaya uyarlanan süper kahraman filmlerinin ise aslında birer fotokopi olduğunu insan büyünce fark edebiliyor.

Deadpool diğerler kahramanlardan farklı. Daha doğrusu süper güçleri olduğu halde bir kahraman değil. Sadece karakter olarak değil, film olarak da farklı. Mizah seviyesinin yüksek olduğu, esprili diyalgların aksiyon sahnelerinin önünde olduğu bir yapım olmuş. Filmin daha ilk jeneriğinde, yapımcıların, oyuncuların, yönetmenin adının vs. geçtiği yerde, ilk bomba patlatılıyor. Yan oyuncular için “Gereksiz insanlar”, başrol için “Çok iyi olmayan biri”, yönetmen için de “Fazla para kazanan” gibi sıfatlarıyla filmin castları tanıtılıyor. Buradaki alt metin çok önemlidir. Çizgi roman uyarlaması aksiyon filmlerinin gerçek bir sinema ve sanat olmadığını bu filmin yapımcıları bile kabullenmiş. Gerçekten de öyle değil mi, filmin izlenmesi için yan rollere ihtiyaç duyulmadan sadece başrol odaklı filmler hepsi. Üstelik başrol oyuncusu maske taktığı için gerçekten de ahım şahım oyunculuk sergilemesine gerek yok; ne jest ve mimiklerinden vermesi gereken bir duygu yok. Atletik olsun yeter. Ayrıca bu tarz filmlerin geliri, giderlerinden her türlü daha fazla olacağı için yönetmen ve yapımcılar da beklediklerinden fazlasını kazanır.

Bu filmin başka filmlere göndermeler yapması ise ayrı bir güzeldi. Kılıç sahnesinin V for Vendetta filminin efsanevi final sahnesine benzemesi, X-Men’den Alien 3’e, Iron Man’den 127 Hours’a kadar birçok filmi hatırlattı. Yalnız filmin sonlarına doğru Deadpool’un Ajax karakteriyle konuşmalarında, Ajax’ın sürekli adının ne olduğunu sormasının da değişmesini, ‘say my name’ deyip başka bir anti-kahramanı konu alan Breaking Bad’e de gönderme yapmasını beklerdim, fena olmazdı.
Bütün bu güzel göndermelerin, başarıyla kullanılmış efektlerin, özgüvenin ve birbirinden güzel çalan şarkılarının yanında cinsellik öğesinin fazla ve gereksiz kullanılması eminim birçok izleyeni rahatsız etmiştir. Ek olarak filmin sonu tam klasik bir süper kahraman filmi sonu. Finali de daha absürt yapabilirlerdi.

Bu kadar mizahi ve farklı bir senaryoyla kendi cinslerinden ayrılsa da çizgi romanının önüne geçememiş bir yapımdır Deadpool. Gerçi kim geçti ki? (Belki Christopher Nolan’ın The Dark Knight serisi.) İzleyiciyle ve özellikle bu türü seven yapımlarla adeta dalga geçse de bunu mizah adı altında yaptıkları için değerinden bir şey kaybedeceğini sanmıyorum. Hatta daha fazla izlenmenin ve bunu bir seri haline dönüştürülmesinin yanı sıra ülkemizde şimdiye kadar pek popüler olmayan bir kahraman olan Deadpool’un çizgi roman, maske, aksesuar satışlarında artış olmasını da bekliyorum.

Eleştirmenin Puanı: 6.5 / 10


The Revenant

İnarritu Kaldığı Yerden…

İnarritu, modern sinemanın entelektüel, geniş düşünebilen, konu ne kadar zor olursa olsun bir şekilde izleyiciye vermesini bilen hatta hissettiren günümüzün üst düzey yönetmenlerinden biridir. Filmlerinde verdiği mesajlarla, kamera kullanımıyla mesleğinin hakkını veren, gerçek bir yönetmen ve sanatçıdır.

Son yıllarda Hollywood’a girmesiyle birlikte eline geçen her türlü imkanı (para, oyunculuk, teknoloji vs.) kullanmaya başlamış ve yaratıcılığını beyaz perdeye daha iyi bir biçimde aktarma şansına sahip olmuştur. Peki, Hollywood’dan önce yok muydu? Tabii ki vardı, bunu Amores Perros (2000) filmiyle sinema dünyasına kanıtlamıştı.

Ve İnarritu’nun filmografisindeki başarılı grafik, The Revenant ile devam ediyor. Etkisinden kolay çıkılamayacak bir yapıt ile izleyeni adeta filmin içinde yaşatıyor. Yaşanmış bir olaydan ve Michael Punke’ın kitabının bir kısmandan etkilenerek yapılan bir vahşi batı filmi. Üstelik sıcak, kurak bir zaman ve mekanda geçen western filmlerinin aksine; engebeli arazilerde, ormanlarda ve karda kışta geçen bir western filmi.

Yerli olmayan bir grup, ticari çıkarlar için geldikleri bölgede bir kamp sırasında Kızılderili saldırısına uğrar ve apar topar kaçmaya başlar. O saldırıda birçok adamlarını ve mülklerini kaybetmenin acısıyla başka bir yol ararlar. Bu sırada, tek amacı oğlunu korumak olan Glass’a bir ayı saldırır (ki sadece o sahne için bile ayrı bir yazı yazmak gerekir) ve çok ağır yaralanır. Günlerce iyileşememesinden dolayı, grubun geri kalanından bazıları için Glass artık bir yükten ibarettir. Onu, ölümünü engellemek için çabalamakla görevlendirilen oğlu dahil 3 kişi başında bekler.  Beklemekten sıkılan Fitzgerald, verdiği söze ihanet eder, Glass’ın oğlunu gözleri önünde öldürür ve kaçar. Film ise Glass’ın hayatta kalma mücadelesini ve oğlunun intikamını almasını anlatır.

Filmin ışıklandırılmasının doğal yollarla yapıldığını göz önüne alırsak, çekiminin bir hayli uzun sürdüğünü söyleyebiliriz. (Stanley Kubrick’in Barry Lyndon filminde de hiçbir yapay ışık kullanılmamıştı.) Kamera tekniklerinde ise İnarritu, tarzından ödün vermeyerek, kesilmeyen devamlı sahneleri kullandığını çoğu kez görüyoruz. ( Birdman filminin ise tamamı kesintisizdi.)
Glass’ı canlandıran DiCaprio, sanki bir ağır sanat filminde oynuyor. Karakterin ruh halini fazla konuşmadan, jest ve mimiklerle çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. Filmin soğuk bir mekanda ve uzun bir süreyle çekilip, hastalıklarla, doğal ortamlarla, başta DiCaprio olmak üzere tüm oyuncuların mental ve fiziksel durumlarını kontrol etmeleri çok zor. 

 İnarritu adını Amores Perros ile duyurmuş, Birdman ile tüm zamanların en iyileri arasına girmiştir. Birdman ile, diğer aksiyon filmlerini şu sözlerle “… Gerçek sanat yapmaya kalkışamayacak kadar bile eğitimsiz, tecrübesiz ve hazırlıksızlar. Birbirlerine çizgi filmler ve pornografi için ödül dağıtıp duruyorlar. Değerini hafta sonlarına göre ölçüyorlar…” eleştirirken; The Revenant ile de aslında “Bir aksiyon filmi nasıl çekilir, gerçek aksiyon filmi nasıl olmalı” diye sinema dünyasına ders veriyor.


Eleştirmenin Puanı: 9.0 / 10  

Steve Jobs (2015)

Günümüz teknolojisinde çok ama çok önemli payı olan, geçtiğimiz yıllarda hayata veda eden bir dâhinin hikayesi… Hem de sinemaya bir çok kez aktarılan ve yorumlanan bir hikaye… İleri görüşlü, yaratıcı, yenilikçi, teknolojiyi sanat olarak gören ve bir o kadar da megaloman bir kişinin, Steve Jobs’ın hayatından birkaç kesitin, yorumlamayla birlikte, anlatıldığı bir yapıt.

Birkaç kesit dedim. Gerçekten de öyle. Film 3 kısımdan oluşuyor ve bu 3 kısım filmin tamamını oluşturuyor. Genel olarak bir konu yok. Şöyle ki; film 1984 yılındaki Jobs’ın, geliştirdiği ürünü halka tanıtmak için hazırlandığı gün ile başlıyor. Sahneye çıkmadan önce karısı belirir ve hararetli bir sohbet geçer aralarında. Sonra 1988’deki nExt’in tanıtımının yapılacağı sahneye geçiliyor. Yine Jobs’ın eşi Chrisann Brennan’ın sahneye çıkmadan önce ortaya çıkıp tartıştıklarını görüyoruz. Daha sonra 1998’de yine tanıtımdan önce tartışma vs. Bu yüzden belirgin bir konu yok. Senaryo çok temel ve kendini tekrar eden bir döngüye sahip. Bu basitliği, The Social Network’ün de senaristliğini yapmış Aaron Sorkin’e yakıştıramadım açıkçası.

Filmi ayakta tutan ise üst düzey oyunculuklar olmuş. Başta ana karakterler olmak üzere, yan karakterlerin hepsi olmasa da, fazlasıyla iyi performans sergilemiş. Michael Fassbender, Steve Jobs’ın özellikle narsist karakterine başarılı bir şekilde bürünmüş. Ya da Jobs’ın ‘work-wife’ olarak gördüğü Joanna Hoffman’ı canlandıran Kate Winslet’a ne demeli?

Sonuç olarak, senaryo ve kurgunun fazla basit olmasının yanında filmi izlenilebilir kılan üstün oyunculuk performansları olmuştur. Ayrıca söylemeden geçmemek lazım ki, filmin türü biyografi olduğu halde, izlemeye giden kişiler Steve Jobs’ın ne iş hayatı ne de özel yaşamı hakkında doğru dürüst bir bilgi edinebilir. Belirgin olan en büyük öge ise Jobs’ın aşırıya kaçan narsist karakteri olmuştur.

Eleştirmenin Puanı: 7.0 / 10